Projeler Arasında Kaybolan Belediyecilik

Propagandayı, yalın bir ifadeyle bir ikna etme süreci olarak tanımlayabiliriz. Kişileri veya toplumu ya da belli grupları ikna etmek, şüphesiz bir iletişim modeli ve çabası gerektirir. 

Propaganda sürecinde seçimleri kazanma arzusu propaganda yöntemini etkiliyor, vaatler ve güzel görsellerle hazırlanmış projeler ön plâna çıkıyor.

Seçim çalışmaları sanki ülkemizde şekil olarak bir dönüşüme uğradı. Bırakın siyasi seçimleri bir spor kulübünün, kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarının başkanlık seçimlerinde olabildiğince vaatler görebiliyoruz. Hatta hemşehri derneklerinin başkanlık seçimlerinde dahi olmadık vaatlere rastlamıyoruz değil.

Yaklaşan yerel seçimler öncesinde belediye başkan adaylarının özellikle büyükşehir başkan adaylarının, genel bütçe gelirlerini kullanan merkezi yönetimin bile altından zor kalkacağı vaatleri karşımıza çıkıyor. 

En düşük emekli maaşının on bin lira olduğu ülkemizde emeklilere ayda üç bin, beş bin TL vereceğini söyleyen başkan adayları var. 

Et veren var, but veren var.

Çılgın projeler, daha az çılgın projeler, küçük ölçekte cılız projeler havada uçuşuyor. Büyük proje olarak şehrin ortasına şehrin plakasını gösteren saat kulesi dikeceğim diyen adaylar var.

Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri peş peşe güzel görsellerle üslenmiş proje tanıtım toplantıları düzenliyor. Bu seçim döneminde alışık olmadığımız üzere nüfusu 50 binin altında ilçe belediyelerinin de proje tanıtım toplantıları düzenlediğine şahit oluyoruz.

Talip olunan il veya ilçenin bu projelere ihtiyacı var mıdır, belediyenin gelirleri buna müsait midir, belediye maaşları ödeyebiliyor mudur, piyasaya borcu var mıdır? Bunlara bakan yok, vaat üstüne vaatlerle seçimi kazanma arzusu gerçeklerin göz ardı edilmesine dönüşüyor.

Temel amaç elbette seçmenin oyunu almak, seçimi kazanmak.

Kazanalım da ya sonra…

Ne olacak bu kadar proje, bu kadar vaat?

Nasıl altından kalkacağız?

Beş yıl içinde gerçekleştiremezsek seçmenin tepkisi ne olur?

Nasıl olsa bizim parti her halükârda kazanıyor, deyip devam mı edeceğiz?

Kesinleşen aday listelerine göre sadece İstanbul’da 49 belediye başkanı aday varmış. 

Herkes işi gücü bırakmış, ya belediye başkanlığına ya meclis üyeliğine ya da muhtarlığa aday…

Küçücük bir mahallede yediden aşağı muhtar adayı yok.

Şehirde yürürken caddenin sonuna kadar elimize broşür tutuşturan tutuşturana…

Her gün reklâm panolarında, aydınlatma direklerinde, siteleri çeviren tel örgülerde, ağaçtan ağaca asılı gördüğümüz koca koca aday afişleri rüyalarımıza giriyor.

Yürürken acaba sırtımıza aday broşürü yapıştırılmış mı diye arada bir montumuzu kontrol ediyoruz.

Bu kadar aday bolluğunu görünce insanın aklına şu geliyor:

Ya seçimleri önemsemiyoruz, ya seçimden sonrasını önemsemiyoruz.