Sosyal Medya Düzenlemeleri ve Yaptırımları Üzerine

Uzun bir süredir sosyal medya günlük yaşam pratiklerimiz ve toplumsal olaylar açısından hayati bir mecra. Bu kapsamda, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal medyanın ve kullanımının yasal temelde karşılık bulması önemli bir gereklilik halini aldı. Mevcut yasalara yapılan eklemeler, değişiklikler ve yeni yasalar aracılığıyla bu gereklilik peyderpey karşılanıyor. Ancak sosyal medya gibi yeni medya pratiklerinin özgürleştirici ve etkileşime dayalı doğası göz önüne alındığında bu alandaki kısıtlayıcı tedbirler ve yaptırımlar tüm dünyada tepki çekiyor. Türkiye’de de özellikle son yasa olmak üzere sosyal medya ile ilgili yasal düzenlemeler yine başta sosyal medya olmak üzere birçok mecrada tepkilerle karşılaşmıştır. Ancak her ne kadar sosyal medyanın özgür doğasından bahsediyor olsak da bu mecraların da yasal düzenlemelere konu olması ve buralarda gerçekleşen suç kapsamında yer alan eylemlerin cezalandırılması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Peki bu tepki niye? 

Bir hukukçu olmadığım için ben konuya sıradan bir sosyal medya kullanıcısı ve vatandaş olarak yaklaşarak sosyal medya üzerine yapılan yasal düzenlemelerin halktaki -özellikle de sosyal medya kullanıcısı olanlardaki- karşılıkları üzerine kişisel yorumumu sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Bu tepki elbette sosyal medyada anonim kimliklerin arkasına saklanıp her türlü hakareti eden, her türlü taciz eylemini gerçekleştiren yahut bilinçli olarak yanlış yönlendirmelerde bulunan kişilerin cezalandırılmasına karşı bir tepki değil. Hatta bu tarz olaylarda suçluların cezalandırılması için gerekli kampanyalar da sosyal medya üzerinden yürütülüyor. 

Sosyal medya üzerine yapılan yasal düzenlemelere gösterilen tepkinin en önemli sebebi suç tanımlarının çok geniş ve yoruma açık bir konum kazanmasından kaynaklanıyor. Örneğin en çok tartışılan 29 maddede zikredilen “gerçeğe aykırı bilgi” ifadesi her ne kadar tanımı net bir ifade olsa da bu ifadenin sosyal medya ile ilgili yürütülen soruşturmalarda pratikte bulduğu karşılıklar şimdiye kadar halk nezdinde güvensizlik yaratmıştır. Keza “kamu barışını bozmaya yönelik davranış”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “halk arasında endişe, korku veya panik yaratma” ifadeleri de sosyal medyada gerçek hayatta bulduğu karşılıklardan çok daha farklı karşılıklar bulabilmektedir. İşte tam da bu nedenle sosyal medyada gerçekleştirilen eylemlere yönelik yapılan düzenlemelerde hapis cezası da içeren cezalar tanımlamak, yoruma açık bir konuda ağır bir ceza tanımlamak suretiyle halk arasındaki adalet duygusunu sarsan bir yaklaşımdır. 

Bu yasa öncesinde de sosyal medya paylaşımları nedeniyle yargılanan ve çeşitli cezalar alan birçok vatandaş oldu. Bu öncül uygulamalarda birçok farklı ceza üreten sistemin ister istemez sosyal medya kullanımında bir korku imparatorluğu yarattığını ifade edebiliriz. Zira sosyal medyada espri haline gelen “Silivri soğuktur” ifadesi buradan ortaya çıktı. Yeni yasada da bu durumun önüne geçebilecek herhangi bir tedbir olmadığını da söyleyebiliriz. Örneklendirmek gerekirse sosyal medyada herhangi bir konudaki görüşlerini özgür ve barışçıl bir şekilde ifade eden bir kullanıcının paylaşımları başını derde sokabilir. Daha da net örnekler verirsek sosyal medyada bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçeği paylaşmak, devletin kendi yaydığı bir bilgiyi tekrar paylaşmak, sırf hoşuna gittiği için bir doğa ya da hayvan fotoğrafı paylaşmak hapis cezası ile sonuçlanabilir. Şu an bunu okuyunca komik bile geliyor olabilir ama geçmişte bile az da olsa örnekleri var, gelecekte bolca örneği olması mümkün. 

Bu nedenle sosyal medya üzerine yapılan düzenlemelerden ziyade uygulamalarda düzen esas olmalıdır. Verilen cezaların bir standardı olması, kamu vicdanını rahatsız etmemesi ve keyfiliğe müsaade etmemesi kamuoyunun en büyük beklentisi. Burada hukuk sistemine ve bağımsız yargıya büyük iş düşüyor. Yargılamalarda hangi eylemin halkı kin ve düşmanlığa ne ölçüde sevk ettiği yahut hangi eylemin kamu barışını bozmaya ne ölçüde teşebbüs ettiği ve bunların cezasının ne olduğu açıkça ifade edilebilmelidir. Aksi halde sosyal medyadaki korku imparatorluğu büyüyerek demokrasimiz için bir leke oluşturmaya devam edecektir.