Kent Estetiğine Vurulan Darbe: Tabela Kirliliği

”Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” 

Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277 tarihinde Konya’da ünlü dil fermanını yayınlayarak, Türkçenin yeniden devlet dili olmasını sağlamıştır. Mehmet Bey fermanında “Şimden geru, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden gayri dil kullanılmaya… uymayanların boynu vurula….” diyerek resmi devlet işlerinde kullanılan Arapça ve Farsçanın hâkimiyetine büyük bir darbe vurmuştur. 

Selçuklu ve Osmanlı’daki Fars ve Arap hayranlığı tartışmalarına girmeden sadece Divan Edebiyatına bakınca bile halkın sarayın ve edebiyatın diline ne kadar yabancı olduğunu anlayabiliriz. Divan edebiyatında “failatün-failatün-failün” ifadesiyle aklımızda yer eden şiir kuralları bizim zamanımızdaki lise edebiyat sınavlarının esaslı sorularındandı.

15. asır divan şairi Şeyhi’nin;

“Bir eşek var idi zaif ü nizâr

Yük elinden katı şikeste vü zâr” dizlerini kaçımız hatırlar, kaçımız anlar?

17. yüzyıl Halk Şairimiz Karacaoğlan’ın;

“Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”
 dizelerini bilmeyenimiz, anlamayanımız var mıdır?

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK; “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır…” sözüyle Türkçe’nin bu ülkede tek geçerli dil olmasını hedeflemiş, bizzat kendi talimatıyla 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulmasını sağlamıştır.

Buradan nereye geleceğiz?

Tabelalara, diliyle, ebatıyla, şekliyle gözümüzün içine içine sokulan tabelalara…

Türkçe dışında nerdeyse her dilin serbest olduğu tabelalar…

Oysa tabelaların nasıl olacağını düzenleyen kurallar Türk Standardları Enstitüsü tarafından hazırlanan “Kurum ve Kuruluşlarda Kullanılan Tabelalar İçin Kurallar” standardı 19.03.2018 tarihli Teknik Kurul’da kabul edilerek TS 13813 standart numarası ile yayınlanandı.

TSE’nin sitesinde halâ şu açıklamalar bulunuyor:

“Özellikle büyük kentlerde gelişi güzel tasarlanmış ve düzensiz olarak binaların dış yüzeylerine, iş yeri önlerine, cadde ve sokaklara asılmış, yabancı kelimelerin kullanıldığı, imla hatalarının olduğu tabelalar görüntü kirliliği oluşturmaktadır. Oluşturulan bu standartla tabelalar kullanım yer ve amacına göre çeşitlere ayrılmıştır. Tabelaların zemin rengi ve yazı rengi kullanım amacına göre belirlenmiş, yazılarda Türkçe kelime kullanımı esas alınmıştır. Tabelada eğer yabancı dilde de ifadeler kullanılacaksa Türkçe kelimenin yaklaşık %25’i büyüklüğündeki puntolarla yazılması kuralı getirilmiştir.”

“Tabelalar şehir estetiğini ve mimarî dokusunu bozmayacak, şehrin doğal ve tarihî görünümü ile çelişmeyecek, şehrin doğal veya tarihî sit alanını bozmayacak şekilde yerleştirilecektir.

Yayınlanan bu standart ile ülkemizde bu alanda yaşanan karmaşanın son bulacağına, tabelaların yarattığı görüntü kirliliğinin önüne geçileceğine inanıyoruz.”

İngilizce tabelalardan sonra şimdi de büyükşehirlerimiz Arapça tabelaların istilasına uğramış durumda. Mevzuatın mülki idare makamlarına ve yerel yönetimlere verdiği görev ve sorumluluklar ortada iken gerek estetik ve boyut, gerekse yabancı dil kullanımı açısından tabela kirliliğine göz yumulmasıyla oluşan görüntü şehir estetiğini, şehrin mimari dokusunu, şehrin doğal veya tarihi özelliklerini bozmaktadır.

İstanbul’da okuduğumuz yıllarda (1988-92)Beyazıt’tan Sirkeci’ye yürür, Üsküdar vapuruna binerdik. Vapur Üsküdar’a yaklaşırken gözümüze bir tabela çarpardı, bugünkü gibi düşünmediğimizden komik gelirdi bize:

“THE HACININ YERİ”

İşte bütün mesele bu…

Türkçe tabela hassasiyeti gösteren yerel yönetimlerimizi can-ı gönülden kutluyor ve destekliyoruz. Kent sakinleri olarak bizler de aynı hassasiyetle mülki idare ve yerel yönetimler üzerinde baskı kurmalı ve etkimizi göstermeliyiz.