Belediyelerde Sivil Toplum Kültürünü Uyandırabilmek

Bir önceki yazımızda, yerel halkın, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine dâhil olabilmesinin bir yolu olarak sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin daha etkin kullanılmasının faydalı olabileceği konusu üzerinde durulmuştu.

Özellikle belediyelerin, halka hizmet konusunda sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde olmalarının, halk ve hizmetler arasında köprü görevi görebileceği düşünülmektedir. Konu bu şekliyle ele alındığında sivil toplum kuruluşlarının yapılarını incelemek faydalı olabilecektir.

Sivil toplum kuruluşlarının, gönüllülük esasına dayalı yapılar olmakla birlikte, toplumsal haklar ve insan hakları, refah ve kalkınma, çevre ve savunuculuk gibi geniş bir yelpazede çalışma alanı bulabildikleri görülmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının bu sayılan çalışma alanlarının dışında kalan ve dikkat çeken en önemli özelliği; sahip oldukları ağlardır. Bu kuruluşlardan bahsederken; bir süreliğine kurulmuş ve tek bir amaca yönelmiş olan kuruluşları kapsam dışında bırakmakta fayda vardır. Sivil toplum kuruluşları, kuruluş ve hizmet amaçlarına göre toplumun farklı kesimlerinden vatandaşları bir araya getirme gücüne sahip olabildiği gibi; aynı zamanda yapılanma biçimine göre toplumda belirli konularda aynı duyarlılıkları geliştirmiş bireyleri de bir araya getirme gücüne sahip olabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sivil toplum kuruluşlarının, vatandaşların farklı konularda kamu yararı sağlayabilmesi için gerekli olan maddi kaynak ve sosyal sermaye konusunda önemli bir yere sahip oldukları görülebilmektedir. 

Sivil toplum kuruluşlarının hizmet vermesi muhtemel her alan, esasen belediyelerin farklı birimlerinin de hizmet vermekle yükümlü olduğu alanlarla kesişebilmektedir. Kamu faydası ve hizmet alanları bu kadar benzeşiyorken, birisi yasal gücü elde etmiş olan bir yapı olarak belediyelerin, diğeri insan kaynağı gücünü elinde bulunduran bir yapı olarak sivil toplum kuruluşlarının, kurulması muhtemel ortaklık ve paydaşlıklarla etki alanını genişletebilmesi kaçınılmaz hale gelebilecektir.

Ancak bu noktada üzerinde durulması gereken önemli konulardan birisinin de yerel halkta oluşması istenilen ve beklenilen sivil toplum kültürüdür. Birkaç kişinin bir araya gelerek faaliyet gerçekleştirmeye çalıştığı kuruluşlar ya da tabela kuruluş olarak adlandırılan yapılanmalar sivil toplum kültürünün yeterince gelişmediğinin en büyük göstergelerindendir. Her sivil toplum kuruluşunun kendi etki alanı çerçevesinde halka hizmet götürebilmek kaygısı ve yerel yönetimleri kendi alanlarıyla ilgili harekete geçirebilme potansiyeli yerel dinamikler göz önünde bulundurulduğunda yerel halkın oto-kontrol sağlayabileceği bir hale gelebilecektir.

Bu açıdan üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, sivil toplum kuruluşlarında proje odaklı ve kayıt altına alınmış faaliyetlerin ön plana çıkarılması gerekliliğidir. Geliştirilen projelerin ve faaliyetlerin hem ilerleme hem de sonuç raporları oluşturulduğunda sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirmiş oldukları faaliyetlerin resmi olarak kayıtlara geçmesinin yanı sıra sonraki projelere ya da başka kurum ve birimlerin projelerine kaynaklık etmesi imkanı da sağlanabilecektir. 

Belediyelerin de gerçekleştirmiş oldukları faaliyetleri ve ortaklıkları halka duyurabilecekleri bir kayıt sistemi oluşturduğu durumda belediyelerin de yönetişim anlayışına ne kadar uyumlu davrandığı konusu açıklığa kavuşabilme potansiyeli taşıyabilecektir.

Yapılması her ne kadar kısa vadede çok mümkün görünmese de belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının etkinlik ve ortaklıklarını duyurabilecekleri, faaliyetlerini anlatabilecekleri ve iletişimlerini artırabilecekleri ‘online’ platformların oluşturulması ve geliştirilmesi son derece önemli bir konudur.

Thomas Jefferson’ın sözleriyle:

“Bir toplumda öz-yönetim için gerekli vasıflar doğuştan gelmez. Bunlar alışkanlıkların ve uzun süreli eğitimlerin sonucudur ve bu sebepten zaman ve muhtemelen çokça zahmet gerektirir.”