Hangi Amirler Maiyetiyle Kavgalıdır?

HalilMEMİŞ MİARGEM Başkanı

Memurların sosyal haklarından, davranış şekillerine, emekliliklerinden haklarında uygulanan yasaklara kadar bir çok husus Devlet Memurları Kanunu ile düzenlenmiştir.

Daha sonra ise Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ve bu mevzuata uygun olarak düzenlenen Kamu Görevlileri Etik Sözleşmesi’nde de memurların davranış kalıpları ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

Yapılan bu düzenlemeler ile memurların hem görev esnasında, hem de görev dışında davranış biçimleri de kurallara bağlanmıştır.

Temel itibariyle amirlerin görev ve sorumluluğu, Devlet Memurları Kanunu’nda düzenlenmiş, Devlet memurlarının amiri oldukları kuruluş ve hizmet birimlerinde kanun ve diğer mevzuatla belirlenen görevleri zamanında ve eksiksiz olarak yapmaktan ve yaptırmaktan, maiyetindeki memurlarını yetiştirmekten, hal ve hareketlerini takip ve kontrol etmekten görevli sorumlu oldukları hükme bağlanmıştır.

Bunun yanında amirin, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranacağı, amirlik yetkisini kanun ve diğer mevzuatta belirtilen esaslar içinde kullanacağı hükme bağlanmıştır.

Bu düzenlemeleri okuyunca insanın aklına şu soru geliyor: Maiyetindekileri korumak, kollamak ve onlara hakkaniyetle davranmak zorunda olan amirler, neden maiyetindeki memurlarla sorun yaşarlar?

Bunun cevabını İmam Gazali özetle ve veciz bir şekilde vermiştir: “Layık olmadan makam sahibi olanlar, astlarını ısırıp üstlerine kuyruk sallarlar.”

Atandıkları kadrolara veya görevlendirildikleri makamlara ehil olmadan, yetkinliğe sahip olmadan ve tavassutla gelenler, görevde kalabilmek için her türlü yolu mübah görür, maiyetindeki kişilerin yönetim yeteneklerinin gelişmesini, sosyal ve bürokratik çevrelerinin güçlenmesini, aktif ve etkin olmalarını istemezler, istemenin ötesinde hazmedemezler.

Hatta bunlar oturdukları koltuklara güç vermek yerine, sahip oldukları tek gücü oradan aldıklarından, o koltuktan kalktıklarında toplum nezdinde ve sosyal statü olarak hiçbir itibarlarının kalmayacağını bilirler, bunun içinde o koltuktan kalkmamak için her türlü hile, desise ve hasete başvurur, bunu koltuklarını muhafaza edebilmek için çıkar yol olarak görürler.

Onlar için, o koltuktan kalkma korkusu, köşeye sıkışan kedinin düştüğü durumla aynıdır. Köşeye sıkışan kedi nasıl ki, çıkar yol olarak sizi tırmalamakta görür ise, koltuğundan güç alanlar ve hayattaki tek varlıkları koltuğun kendilerine kazandırdığını sandıkları itibar olanların yaşadıkları koltuğu kaybetme korkusu da onlarda aynı etkiyi yaratır. Köşeye sıkışmış kedi gibi, ellerine geçirdikleri ilk fırsatta etrafındakileri tırmalamaya başlarlar.

Burada ifade etmeliyiz ki, kanunen verilen görevleri layıkıyla yapmayan, savsayan veya hukuken kabul görmeyen tutum, davranış ve fiilleri bulunan memurlara karşı yasal çerçevede tesis edilen işlemler, bu bahsimizin dışında tutulmalıdır.