Hukuku Kendine Göre Uygulamak

Mahalli Müşterek Dert Ortağı

Halil Memiş’in Kuzeyekspres Gazetesinde 26 Mart 2021 tarihinde yayınlanan “Hukuku Kendine Göre Yorumlamak” yazısını, herkesin kulağına küpe olmasını umarak buraya nakletme ihtiyacını duymuş bulunuyoruz.

Yalnız, Sayın Memiş’in affına sığınarak başlığında farkettiğiniz üzere ufak bir değişiklik yaparak.

Bir not düşelim paylaşmadan: Hukuk mahalli müştereğimiz değil, milli bekamızın, huzur ve adaletin olmazsa olmaz evrensel müştereğidir.

“Hukuk mu? Kanun mu? Yoksa idari tasarruflar mı? Hatta benim hukukum mu? 

Öncelikle ve üzülerek ifade etmeliyiz ki herkes kendi hukukunu yaratmanın peşinde. Biz hukuka uyacakken, hukuku, daha doğrusu kanunları kendi beklentilerimize uygun olarak oluşturma, daha doğrusu uygulama telaşındayız. Hal böyle olunca da, toplumsal ihtiyaçlara, teknolojik gelişmelere göre değil siyasi hedeflere, rant beklentilerine ve taraf oluşumların isteklerine bağlı hukuki, pardon kanuni düzenlemelerle, hatta ve hatta idari düzenlemelerle ahval oluşturulmaya çalışılmaktadır.

İşin asıl üzücü ve kaygı verici tarafı ise, oluşturduğumuz bu ahvalin hukuku geçtik, kanuna uygun olup olmadığı da hiçbir şekilde önem arz etmez duruma geliyor olmasıdır.

Bunun en müşahhas örneğini, 2019 mahalli idareler seçimlerinden sonra yaşamaya başladık ve halen de yaşamaya devam ediyoruz. Konu, kamuoyuna sıkça düşen haberlerden anımsayacağınız üzere belediye şirketlerinin yönetim kurullarının nasıl oluşturulacağı ve yöneticilerinin nasıl belirleneceği ile ilgilidir. Bu satırları okuyanlar, haklı olarak her konu bitti belediye şirketlerinin yönetimlerinin nasıl belirleneceği mi kaldı diyebilirler. 

Evet, konu sadece bu olsaydı dedikleri yerden göğe kadar haklı olurdu. Ama konu sadece bundan ibaret değil, bunu örnekleyerek hukuku nasıl şahsileştirdiğimizle ilgilidir.

2019’dan önce de, belediyelerde şirketler vardı. Bu şirketlerin de yönetim kurulları oluşturuluyor, bu şirketlerde de yöneticiler belirleniyor idi. Bu hususta yürürlükte olan hukuki metinler 2019 mahalli idareler seçimlerinden önce ne ise, seçimlerden sonra da odur.

Hal böyle iken, seçimlerden hemen sonra nedense aklımıza, sözkonusu kurulların ve şirket yöneticilerinin belediye başkanları tarafından değil de, belediye meclislerince belirleneceği gelmiştir, sorunu da kestirmeden genelgeyle çözmüşüz. 

Ve bu idari tasarruf öyle bir idari tasarruf ki, hangi partiden olursa olsun hemen hemen belediye başkanlarımızın külliyetli bir kesiminin yanlış bulduğu bir tasarruf oluyor. Peki, değişik partilerden birçok belediye başkanının da muzdarip olduğu, alışılagelmiş ve hukuken sorunsuz uygulanan bir husus neden ve kim tarafından değiştirilir. Bundan elde edilmek istenen sonuç nedir? 

Konu öyle bir hal alıyor ki, yargı organları bile konuda fikir birliği yapamıyor. Ticaret Mahkemesine açılan ve Yargıtay 11. Dairesi’nde nihayetlenen yargısal süreçte Yargıtay, belediye şirketlerinin yönetim kurullarının ve yöneticilerinin belediye başkanı tarafından belirlenmesi gerektiğine karar veriyor.

Buna karşılık basına yansıyan ancak henüz gerekçeli kararı yayınlanmayan kararı ile Danıştay, aynı düzenlemeye ilişkin genelgenin iptali için açılan dava sonucunda devam eden yargısal süreçte, belediye şirketlerinin yönetim kurullarının ve yönetimlerinin belediye meclisince belirlenmesi yönündeki genelgeyi doğru buluyor.

Şimdi soruyorum, cevap alamayacağımı bile bile hem de. 

2019 öncesi uygulama yanlış idiyse, bu yanlışlığı görmek için seçimleri beklemeye gerek var mıydı?

Eğer, 2019 sonrası uygulama doğru ise daha önce hukuksuz (!) olarak yönetim kurullarında ve yönetim kademelerinde yer alanların aldıkları ücretler hukuksuz olmuyor mu, aldıkları kararlar geçersiz duruma düşmüyor mu?

Ve soruyorum: İki yargı kuruluşu aynı konuda beyaz ile siyah kadar nasıl farklılaşabiliyor?

2010 Anayasa oylamasında takındığımız tutum aklıma geldi birden. 2010’daki halk oylamasında eğer “Üstünlerin Hukuku” yerine “Hukukun Üstünlüğü”nü istiyor iseniz, Anayasaya “HAYIR” denmelidir diyor idik. O Anayasa’nın ülkemizi getirdiği noktayı, “Evet” diyenlerle birlikte acı bir şekilde tecrübe ettik.

Onun içindir ki, biz hukuk sistemimizi toplumsal ihtiyaçlara, çağın gereklerine ve teknolojik gelişmelere göre oluşturmak mecburiyetindeyiz, siyasi eğilim ve hedeflere, rant beklentilerine ve taraf oluşumların isteklerine bağlı olarak değil.”