Belediye Bütçelerinde Kara Delik: Personel Şirketleri

Yazıma, 7 Aralık 2017 tarihinde yaptığım bir sosyal medya paylaşımını vererek başlamak istiyorum.

‘Taşeron Düzenlemesinde (Mahalli İdareler Açısından) Dağ Fare Doğurmuştur…

Edindiğimiz bilgilere ve kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, taşeron düzenlemesinde üzerinde durulması gereken bazı hususların olduğunu üzülerek ifade etmeliyim.

Merkezi idareye bağlı kamu kurumlarında bulunan Taşeron İşçileri ile Mahalli İdarelerde bulunan Taşeron İşçileri açısından yapılması düşünülen düzenleme adaletli değildir.

Hükümet Yetkilileri, merkezi idare kapsamındaki taşeron işçilerin kamu kurumlarının DAİMİ İŞÇİ kadrolarına alınacağını, buna karşılık mahalli idarelerdeki taşeron işçilerin ise bu idarelerin iştiraklerinde istihdam edileceğini ifade etmektedirler.

Öncelikle, mahalli idarelerin iştirakinin ne olduğunu izah etmeliyiz. Bunu izah ettiğimizde, adaletsizlik daha net anlaşılacaktır.

Mahalli idarelerin iştiraklerinden kasıt, mahalli idarelerin kurdukları ve ortağı oldukları şirketlerdir. Bu şirketler; diğer özel şahıs şirketleri gibi özel hukuk hükümlerine tabi, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde faaliyet gösteren şirketlerdir. Bu açıdan baktığımızda, tabii oldukları hukuk, taşeron firmaların tabi olduğu hukuktan farklı değildir. Statüleri de aynıdır. Yani taşeron firmalar da, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabii, özel hukuk tüzel kişileridir.

Düzenlemenin kamuoyuna açıklandığı haliyle çıkarılması halinde, mahalli idarelerdeki işçilere kadro verilmiş olmayacaktır. Sadece, istihdamları, belediye şirketleri bünyesinde devam ettirilecektir. Kadro verilmiş sayılması, belediye bünyesinde yer alan sürekli işçi kadrolarına geçirilmesi ile ancak mümkün olacaktır.

Kısaca; mahalli idareler taşeron işçisinin yatağı aynı yatak olarak kalacaktır, sadece üstüne çektiği yorganın rengi ve malzemesi değişecektir.”(https://www.facebook.com/HalilMemisTR/

Bugün üzerinde durmak istediğimiz husus, taşeron statüsünde çalışan işçilerin şirket işçisi veya belediyede kadrolu işçi olmasından daha farklı bir konu. Ancak, birbirinden bağımsız değil. Daha, yasal düzenleme yapılmadan paylaştığımız üzere taşeron marifetiyle çalıştırılan işçiler kadro almamış, mevcut veya kurulan şirketlere aktarılarak esasında taşeron uygulaması belediyelerimiz açısından farklı bir versiyonla devam ettirilmiştir.

Bunu sağlayan yasal düzenlemede, 24 Aralık 2017 tarih ve 30280 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’dir.

Bahsi geçen 696 sayılı KHK ile birlikte, tek bir taşeron işçisi bulunan bir belediyenin bile, sadece bu işçi için şirket (Personel Şirketi) kurmak mecburiyetinde kaldığını düşünebiliyor musunuz? Kurulan bu şirketin sabit giderleri, mali müşavirlik vb giderleri. Hani atalarımız demiş ya, “astarı yüzünden pahalı” diye. Tam da o misal.

Bahsi geçen personel şirketleri, mahalli idarelerin iştiraki olan kuruluşlardır, yani özel hukuk hükümlerine tabidir. Bahsi geçen yasal düzenleme ile 375 sayılı KHK’ye yapılan eklemelerle, ihale mevzuatının dışında bir alım yöntemi geliştirilerek ve adına da “Doğrudan Hizmet Alımı” denilerek bir personel çalıştırma yöntemi geliştirilmiş, aslında bu yöntemde de tüm karar vericiler belediye yönetimleri olmuştur. Fark eden tek husus; buraya yapılan alımların kamudaki personel alım disiplininin dışında gelişmesi, daimi işçi veya memur alımlarındaki geneli kapsayan, açık, şeffaf ve herkese fırsat eşitliği tanıyan alım modelinin askıya alınmış olmasıdır.

Diğer ve belkide daha önemli bir husus ise, bu yapılanmanın belediyelere ek mali külfet getirmiş olmasıdır. Belediyeler kendi şirketlerinden yaptıkları doğrudan hizmet alımlarında, işçi maliyetlerine ek olarak % 4 genel gider, % 7 kar payı öngörebilmektedirler. Bu oranlar azamidir. Bunun anlamı şudur: İşçi maliyetlerine ek olarak, % 11’e kadar ek bir külfet bu şirketlerden doğrudan hizmet alımı nedeniyle belediye bütçelerine ek olarak yüklenmektedir. Tabii ki, bu şirketlerin bina maliyetleri, çalıştırdıkları idari personel maliyetleri de cabası. 

Belirttiğimiz bu iki tespitin doğal sonucu olarak şunu söylememiz abartı olmayacaktır. Hem disipline edilmemiş bir şekilde ve haddinden ziyade personel alınması, hem de çalıştırılan kadrolu işçilere nazaran yukarıda belirtilen ek maliyetlerin oluşması, bugün itibariyle bu şirketlerin tamamına yakınının kurum borçlarını (vergi, sigorta primi) ödeyemeyecek duruma gelmelerine sebebiyet vermiştir.

Yakın zamanda, bizi batık belediye şirketleri beklemektedir. Korkarız ki, atalarımızın dediği gibi “zararın neresinden dönersen kardır” vecizinin tezahürü, buradaki zarardan dönmek, söz konusu personel şirketlerinin iflası/tasfiyesi ve buradaki işçilerin belediye kadrolarına alınması şeklinde olacaktır. Onun için, zararın tamamını görmeden yanlıştan dönmeli, şimdiden şirket işçilerini kadroya alarak, bu şirketleri tasfiye etmeliyiz.

Unutmadan ekleyelim. Tek kara delik, personel şirketleri değil tabiiki!!!

Detaylı bir değerlendirme için lütfen okuyunuz.