Rantçıya Dikey Mimari, Garibana Yatay Mimari

Gazi Sert Avukat

Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum tarafından 14.11.2020 tarihinde yapılan açıklamada[1] Ülkemizde 6,7 milyon riskli bina bulunduğu, bu binaların 1,5 milyonunun acilen yıkılması gereken bina olduğu, bu riskli binaların 1,5 milyonunun İstanbul’da bulunduğu ve İstanbul’daki riskli binalardan 300 bininin de acilen dönüşmesi gereken binalar olduğu, belirtilmiştir. Gene aynı açıklama içerisinde, riskli ve acilen yıkılması gereken binalarla ilgili de tapu kayıtlarında herhangi bir şerhin bulunmadığı, belirtilmiştir. 

Buna göre, Ülkemizde milyonlarca insanımız bilerek veya bilmeyerek bu riskli binalarda can ve mal emniyeti olmadan yaşamaktadır. Dolayısıyla, depremi korkulu rüya olmaktan çıkarmak için, Ülkemiz ve özellikle İstanbul için öncelikli olan, riskli yapıların dönüştürülmesine yönelik milli seferberlik başlatılmasıdır.

Anayasamızda, vatandaşların konut ihtiyacını karşılamak görevi öncelikle Devlete verilmiştir.[2] Bu kapsamda, Ülkemizdeki riskli yapı stokunun azaltılması için 5393 sayılı Belediye Kanunu ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile belediyelere kentsel dönüşüm konusunda verilmiş görev ve yetkiler söz konusudur. Ancak, belediyelerimize yüklenen görevler ile sağlanan mali kaynaklar orantılı olmadığı için, tek başlarına bu yükümlülüklerin altından kalkmaları mümkün değildir. Kentsel dönüşüm projelerinde kullanılmak üzere, belediyelere merkezi yönetim bütçesinden kaynak aktarılması elzemdir.

Kentsel dönüşümün bir tarafında Devlet (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Belediyeler), diğer tarafında da riskli yapı sahipleri vardır. Riskli yapıların dönüştürülmesinde, Devlet kurumlarına ve yapı sahiplerine önemli görevler düşmektedir. 

Riskli yapıların dönüştürülmesinde başarılı olunabilmesi için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Belediyelerin kentsel dönüşüm projelerini, imar rantının yüksek olduğu alanlarda değil, gerçekten riskli alanlar ile riskli ve acilen yıkılması gereken binaların bulunduğu alanlarda yapmaları gerekir.    

Riskli yapıların dönüştürülmesinde, kentsel dönüşüm projeleri dışında uygulanacak diğer bir yöntem ise, bina sahiplerinin aralarında anlaşarak binalarını yıkıp yerine yeni bina yapmalarıdır. Bu hususla ilgili olarak, 6306 sayılı Kanunda “Riskli Yapı” uygulamasına yönelik kira yardımı, vergi ve harç muafiyeti gibi teşvikler getirilmiştir. Ancak, bu yöntemle mevcut riskli binalarının yıktırılması ve yeni bina yaptırılmasının maliyeti yüksek olduğundan, mülk sahipleri genellikle bu yönteme yanaşmamaktadır. Aslında, kentsel dönüşüm için kamu kaynaklarının yetersiz kaldığı bu dönemlerde, bu uygulamanın teşvik edilmesi önemlidir. 6306 sayılı Kanundaki kira yardımı, vergi ve haç muafiyetleri yetersiz kalmaktadır. Bunların yanı sıra riskli yapıların yoğun olduğu bölgelerde, mülk sahiplerinin mali yüklerinin azaltılması için emsal ve kat artışına yönelik uygulamalara gidilmesinin de, bu yönteme rağbeti artıracağı yadsınamaz. Ayrıca, bu uygulamaya gidilmesi, az da olsa imar rantının genele yayılmasının da önünü açacaktır.

Zira, geçmişteki imar uygulamalarına baktığımızda, imar planlarında rant doğurucu emsal ve kat artışı uygulamalarından genel olarak rantçı çevreler yararlanmış, dolayısıyla imar rantı belli bir azınlığın cebine girmiştir. Bu şekilde, büyükşehirlerimiz özellikle göz bebeğimiz İstanbul imar rantına kurban edilmiştir. Toplumda “rantçıya dikey mimari, garibana yatay mimari” gibi bir algı oluşmuştur. Bu algının kırılması için, riskli yapıların bulunduğu alanlarda emsal ve kat artışına yönelik uygulamalara gidilmesi uygun olacaktır.   


[1] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bakan-kurum-istanbulda-riskli-konut-sayisini-acikladi-41662868

[2] T.C. Anayasası 57. madde; “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.