Belediyelerde Koordinasyon, İletişim Kültürü ve Sessiz Engeller Üzerine Yapıcı Notlar
Her kurumun iç işleyişinde görünmeyen ama hissedilen bazı eşikler vardır. İşlerin yavaşladığı ama kimsenin tam olarak nedenini tarif edemediği anlar… Sorunların herkesin bildiği ama kimsenin doğrudan dile getiremediği durumlar… Belediyeler gibi çok aktörlü ve yüksek tempolu yapılarda bu eşikler genellikle iletişim eksikliği, koordinasyon zaafı ve içsel güven kaybı ile ortaya çıkar. Oysa kurum içi iletişim, yalnızca bilgi alışverişi değil; aynı zamanda bir saygı dili, bir yönetim ahlakı ve kamuya duyulan sorumluluğun görünmez taşıyıcısıdır. Bu yazıda, belediye yapıları özelinde bu “sessiz engelleri” birlikte değerlendirecek; çözüm yollarına da birlikte ışık tutacağız.
Belediyeler, toplumun en doğrudan temas ettiği, en hızlı çözüm beklenen kamu yapılarıdır. Bu hızlılık ve etkililiğin temelinde teknik donanım kadar güçlü bir kurum içi iletişim, koordinasyon kültürü ve sağlıklı yönetim ilişkileri yer alır.
Ancak uygulamaya bakıldığında, yazılı belgelerde geçen “birimler arası koordinasyon sağlanır” gibi ifadelerin çoğu zaman sahada karşılık bulmadığını gözlemliyoruz. Bu da bizlere, yapıcı bir iç değerlendirme ihtiyacını ve bazı başlıklara yeniden eğilmemiz gerektiğini gösteriyor.
1. Her Müdürlük Kendi Ciddiyetinde, Ama Birbirinden Habersiz
Belediyelerde her müdürlük, kendi görev alanına ilişkin sorumlulukları büyük bir dikkat ve özveriyle yerine getirmeye çalışmaktadır. Ancak bu yoğunluk içinde zaman zaman yan yana çalışan ama birbirine dokunamayan birimler haline gelinmesi kaçınılmaz olabiliyor.
Örneğin:
- Park ve Bahçeler, Mali Hizmetler’in bütçe sürecinde geç kaldığını düşünebiliyor.
- Fen İşleri, İmar’ın teknik görüşünü gecikmeli sunduğunu belirtebiliyor.
- Yazı İşleri, evrak dönüş sürelerinden şikâyet edebiliyor.
Oysa her birim kendi cephesinden haklıdır. Ancak mesele yalnızca “haklı olmak” değil, birbirini anlayarak tamamlayıcı bir bütün üretmektir. Bu noktada kurum içi iletişimin temel amacı; iyi niyetli çabaların ortak akıl zemininde senkronize edilmesini sağlamaktır.
2. Yatay İletişimde Niyet, İfade Kadar Değerlidir
Aynı düzeyde çalışan yöneticiler arasında zaman zaman iletişim kesintileri yaşanabilir. Bu, çoğu durumda kırgınlık ya da kastî davranışlardan değil; meşguliyet, iletişim alışkanlıklarının oturmamış olması ya da gereksiz varsayımlardan kaynaklanır.
- Toplantılarda konuşmalar yüzeysel kalabilir.
- E-postalar yanlış anlaşılmalara açık olabilir.
- İyi niyetli bir eleştiri dahi savunma refleksi doğurabilir.
Buralarda dikkat edilmesi gereken husus, niyeti okuma becerisidir. İfade kadar maksat da önemlidir. Zaman zaman bir çay ya da kahve sohbetiyle buzların eritilmesi, uzun yazışmalardan daha etkili olabilir. Yöneticilikte, hem süreç yönetimi hem de ilişki yönetimi esastır.
3. Ast–Üst İletişimi: Gönül Diliyle Güven İklimi Kurmak
Yöneticilerle ekipler arasındaki ilişki, yalnızca görev tanımlarına değil; karşılıklı saygı, açık iletişim ve adil mesafe ilkesine dayanmalıdır.
Karşılaşılan bazı durumlar:
- Üst yönetici yalnızca çıktı ve sonuç üzerinden konuşabiliyor.
- Personel fikir beyan etmekte çekingen davranabiliyor.
- Yazışmalar sorgulayıcı değil, yönlendirici ve destekleyici dilde eksik kalabiliyor.
Bu doğal iletişim zafiyetleri, ancak birlikte fark edilerek onarılabilir. Yöneticiler, sadece talimat veren değil; dinleyen, rehberlik eden ve motive eden bir rol de üstlenmelidir. Çalışanlar ise yalnızca uygulayıcı değil; katkı sunan, öneri getiren paydaşlar olarak görülmelidir.
4. Birim İçi Sessizlik: Potansiyeli Engelleyen Görünmez Duvarlar
Aynı birim içinde bile zamanla sessiz mesafeler oluşabilir.
- Personel “bana sorulmadan karar alınıyor” hissine kapılabilir.
- Şef ya da amir, yalnızca iş dağılımı yapıp süreç açıklaması yapmaz.
- Yapıcı geri bildirim kültürü gelişmeden, sadece kontrol merkezli iletişim kurulur.
Oysa her çalışanın katkı sunabileceği bir alan vardır. Küçük bir fikir bile bir süreci iyileştirebilir. Dinleyen müdür, katılan personel ve gelişen iş formülü, yalnızca teori değil; pratiği dönüştüren temel bir ilkedir.
5. Toplantılar: Katılımcılıkla Değer Kazanan Koordinasyon Araçlarıdır
Toplantılar, kurum içi eşgüdüm ve senkronizasyonun en temel aracıdır. Ancak:
- Gündemsiz toplantılar dağılır.
- Not alınmayan kararlar unutulur.
- Somutlaştırılmayan öneriler kalıcı etki yaratmaz.
Bu nedenle toplantılar planlı, sonuç odaklı, katılımcı ve izlenebilir biçimde yapılmalıdır. Toplantıların uzunluğu değil, zihinsel kalitesi belirleyici olmalıdır.
6. Dedikodu Kültürü: Bilgi Eksikliğinden Doğan Sessiz Risk
Kurum içinde bilgi zamanında ve doğru kanallardan paylaşılmadığında, bu boşluğu söylentiler, tahminler ve yorumlar doldurur.
İyi niyetli insanlar bile “öyle duydum” diyerek istemeden de olsa yapıya zarar veren bir atmosferin parçası haline gelebilir.
Dedikodunun panzehiri: Açık bilgi, güven veren liderlik ve kurumsal şeffaflıktır.
Söylentiyi değil süreci konuşan bir yapı, hem iç barışı hem dış itibarı korur.
7. Ne Yapılabilir? Küçük Ama Etkili Adımlar
Aşağıdaki yapısal öneriler, kurum içi iletişim ve koordinasyonu güçlendirmeye yönelik somut adımlar sunar:
- Gündemli ve sonuç odaklı toplantılar yapılmalı, çıktılar takip edilmelidir.
- Görev ve karar takibi yazılı olarak kayda geçirilmeli, şeffaf biçimde paylaşılmalıdır.
- Birimler arası veri paylaşımı için dijital ortak platformlar kurulmalıdır.
- Yönetici ve personel düzeyinde iç iletişim ve empatik liderlik eğitimleri düzenlenmelidir.
- Üslup, yazışma dili ve toplantı kültürü, kurumsal nezaket ilkeleriyle uyumlu hale getirilmelidir.
- Başkan yardımcıları, yalnızca kontrol değil, kolaylaştırıcı koordinasyon liderliği rolünü üstlenmelidir.
8. Ve Son Bir Not: Salkımı Korumak İçin Taneyi Ayıklamak Gerekebilir
Tüm bu notlar; iyi niyetle çalışan, kurumunu seven ve daha iyiye taşıma gayretinde olan kamu görevlileri içindir.
Ancak kabul etmek gerekir ki her kurumun içinde zaman zaman:
- Süreci bilinçli olarak yavaşlatan,
- İş üretmeyip dedikodu üreten,
- Yetkiyi sorumluluktan ayrı düşünen,
- Emeği değil kişisel yakınlığı merkeze alan yaklaşımlar görülebilir.
Bu tür davranışlar, yalnızca kendi pozisyonunu değil, tüm yapının direncini zayıflatır.
İşte burada yöneticilere ve karar vericilere düşen sorumluluk nettir:
Salkımın tamamı için bazen tek bir taneyi ayıklamak gerekir.
Çürüyen bir taneyi görmezden gelmek, zamanla tüm salkımın sağlığını riske atar.
Ama zamanında ayıklamak, kalan yapıyı güçlendirir, geleceği korur.
Kurumsal sadakat; kişiye değil, kuruma, göreve ve kamuya duyulan bağlılıkla anlam kazanır.
Gerçek huzur, sessizlik değil; açık süreç, adil denge ve güven veren liderliktir.
Sonuç: İletişim Bir İyileşme Kapısıdır, Kapatmak Değil Açmak Gerekir
Belediyecilik yalnızca iş üretmek değil; birlikte düşünmek, birlikte yürümek ve birlikte sorumluluk almak demektir. Bu da ancak açık iletişim, güçlü koordinasyon ve kurumsal samimiyetle mümkündür.
Unutmayalım:
Kurum içindeki iletişimin kalitesi, dışarıya verilen hizmetin aynasıdır.
Belediye bir orkestraysa, koordinasyon onun şefidir.
Ve şefsiz bir orkestrada, en iyi çalgılar bile ahenk değil, kakofoni üretir.