“Şimdiye Kadar Sorun Çıkmadı” Rehavetinin Bedeli: Cezai Riskler

“Yıllardır böyle yapıyoruz, hiçbir sorun çıkmadı.”
“Sayıştay geldi, fark etti ama bir şey demedi.”
“İçişleri Bakanlığı denetledi, işlem yapılmadı.”
“Diğer belediyeler de aynı şekilde yapıyor.”

Bu ifadeler, kamu yönetiminin en tehlikeli ve yaygınlaşmış savunma reflekslerinden bazılarıdır. Alışkanlıkla yapılan bir uygulamanın yanlış olup olmadığı değil, geçmişte sorun çıkarıp çıkarmadığına bakmak… İşte tam da bu rehavet, birçok yöneticiyi ve kurumu bugün ciddi cezai risklerle karşı karşıya bırakmaktadır.

Rehavetin Kurumsallaşması: “Alışkanlık Yanlışı Meşrulaştırır”

Belediyelerde zamanla yerleşmiş ve sorgulanmadan sürdürülen pek çok uygulama vardır. Bu uygulamaların çoğu, mevzuata tam uygunluk göstermediği halde geçmişte sorun yaşanmadığı için sürdürülür. Denetimden geçmesi, hata olmadığı anlamına gelir gibi algılanır. Oysa unutulmamalıdır: Daha önce tespit edilmemiş olması, mevcut uygulamanın hukuka uygun olduğu anlamına gelmez.

Bu yaklaşım, mevzuatın dinamik yapısını ve kamu hizmetinin sürekli değişen sorumluluklarını görmezden gelir. Küçük ihlaller, zamanla büyük kurumsal açıklar hâline gelir. Alışkanlıklar kuralın yerini alır.

Cezai Sorumluluk Zamana Değil Fiile Bağlıdır

Ceza hukukunda temel bir prensip vardır: “Suçun oluşması için kast veya ihmal yeterlidir.”
Kamu görevlisinin iyi niyetli olması, bilmemesi, geçmişte sorun yaşanmamış olması ya da başka kurumların da aynı şekilde hareket etmesi ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Sayıştay raporlarında ve İçişleri Bakanlığı müfettiş tespitlerinde sıkça görülen durum şudur: “Uzun süredir bu şekilde işlem yapılması, mevzuata aykırılığı ortadan kaldırmaz.”

Son zamanlarda çok sayıda belediye başkanı ve bürokrat, bu “rehavetin” bedelini gözaltı, adli kontrol, soruşturma, hatta tutuklama süreçleriyle ödemiştir. Üstelik bu süreçler belli bir siyasi çizgiye de özgü değildir. Her partiden ve her bölgeden örnekler, sorunun bireysel değil sistemik olduğunu göstermektedir.

İşletme Körlüğü: Hata Görünmez Hâle Gelirse!

Aynı yapı içerisinde uzun yıllar çalışmış, farklı kurum kültürü görmemiş yöneticilerde zamanla bir tür işletme körlüğü oluşur. Mevcut uygulamalar sorgulanmaz, alışkanlıklar doğru kabul edilir, “hep böyle yapılmıştı” cümlesi gerekçeye dönüşür. Ancak kamu yönetimi, kişisel tecrübelerle değil; hukuki dayanaklarla yürütülmelidir.

Bu nedenle mevzuatın yalnızca cezalandırıcı değil, önleyici ve düzen kurucu yönü önemsenmelidir. Kamu yöneticisi, yalnızca suç işlememekle değil, sistemi kamu yararına göre işletmekle de yükümlüdür.

“Bir Şey Olmaz” Zihniyeti: Cezaya Giden Yolu Kısaltır

Belediyelerde sık karşılaşılan cümlelerden biri de: “Bir şey olmaz, bugüne kadar da olmadı.”

Bu yaklaşım, yöneticinin en büyük yanılgısıdır. Çünkü mevzuat ihlali, çoğu zaman ilk tespitte değil, zamanla oluşan zarar ve ihbarlarla gündeme gelir. Oysa kamu görevlisinin sorumluluğu; zamanında önlem almak, şeffaf ve izlenebilir işlemler yürütmek, riski erken fark etmek üzerine kuruludur. İhlal, sadece yapıldığında değil, ihmal edildiğinde de sorumluluk doğurur.

Çözüm: Etik, İç Denetim ve Süreç Değerlendirmesi

Çıkış yolu bellidir: Kamu hizmeti, sadece mevzuat bilgisiyle değil;

  • Etik ilke,
  • Kurumsal iç denetim,
  • Süreç farkındalığı
    ile yürütülmelidir.

Bir kurumun içinden bakarak her şeyi doğru görmek çoğu zaman mümkün değildir. Özellikle yıllar içinde aynı reflekslerle işlem yapan, denetimi yalnızca dış bir zorunluluk gibi algılayan yapılarda, alışkanlıklar zamanla kuralların önüne geçer. Bu nedenle kamu hizmetinin doğasına, kurumsal direnç noktalarına, suç işleme eğilimlerinin psikolojisine ve mevzuatın yalnızca cezai değil, aynı zamanda düzen kurucu yönüne hâkim; bütüncül bakabilen bir dış gözlem büyük önem taşır.

Zira kamu görevlisinin sorumluluğu yalnızca suç işlememek değildir. Asıl görev; kuralları kamu yararına işletmek, vatandaş lehine sonuçlar üretmek ve kamu hizmetinin kalitesini sürekli iyileştirmektir. Bu çerçevede süreçlerin yeniden değerlendirilmesi, sadece geçmiş hataları tespit etmek için değil; kurumsal vicdanı, yönetsel etik yapıyı ve yapısal iyileşmeyi tesis etmek için de vazgeçilmezdir. Unutulmamalıdır ki asıl denetim, dışardan gelen baskılarla değil; iç disiplinle, mesleki ahlakla ve kamu sorumluluğuyla başlar.