Dönem dönem, belediyelerimizi ziyaretlerde bulunuyoruz. Son üç yılda bu şekilde 100 civarında belediyemizi bizzat ziyaret ederek temaslarda bulunduk, değerlendirmeler yaptık. Bunun yanında, son üç yılda değişik platformlarda hemen hemen belediyelerimizin ve belediye başkanlarımızın yüzde sekseni ile bir temas etmiş durumdayız.
Bu ziyaretlerimizde ve temaslarımızda elde ettiğimiz veriler bizim için önemli. Hem ufkumuzu geliştiriyor, hem de belediyelerimizi daha iyi anlamamıza vesile oluyor.
Geçtiğimiz günlerde bu şekilde, Doğu Karadeniz bölgemizde 20 civarında belediyenin belediye başkanı ve belediye çalışanı ile temaslarda bulunduk.
Bölgenin kendine has özellikleri, doğadan kaynaklanan dezavantajları var. Temel altyapı yatırımları konusunda, coğrafya ne yazık ki, belediyelerimize olumsuzluklar sunuyor.
Bunun yanında, tecrübe ettiğimiz bir başka sorun da belediyelerin genel vergi gelirlerinden elde ettikleri paya esas nüfustan, daha fazlasına hizmet götürüyor olmaları sorunudur.
Yıllar önce, Doğu Karadeniz Belediyeler Birliği Genel Sekreteri olduğum dönemde, TÜİK ile işbirliği içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesi Belediyelerinin mali kaynak/yatırım performansı ilişkisini araştırmış, sonrasında raporlaştırarak, bir panelle kamuoyu ile paylaşmıştık.
Orada ortaya çıkan sonuçlara, yeni bir unsur daha eklenmiş gibi görünüyor. O da, ikamet eden nüfus ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde kayıtlı nüfusun farklı oluşudur.
Nüfus konusunda girmeden önce, mali kaynak/yatırım performansı ilişkisini olumsuz etkileyen bazı etkenler üzerinde durmak istiyorum.
Doğu Karadeniz bölgesinde; yol ağı, içme suyu ve kanalizasyon gibi temel belediyecilik hizmetlerinde kişi başına düşen mesafe ile ülkemizin İç Anadolu ve batı bölgelerinde kişi başına düşen mesafe arasında çok büyük farklılıklar vardır. Diğer bölgelerimizde yerleşimlerin toplu olması nedeniyle bahsettiğimiz yol ağı, içme suyu ve kanalizasyon ağı Doğu Karadeniz bölgesine göre çok daha azdır. Çöp hizmetlerinde ve diğer temel belediyecilik hizmetlerinde de bu durum, Doğu Karadeniz bölgesi belediyeleri için dezavantaj oluşturmaktadır.
Hiç şüphesiz, batıya doğru gittikçe belediyelerimizin sorunları da farklılaşmaktadır. Her bölgenin kendine özgü sorunları mevcuttur.
Kent merkezlerinde yaşayan, temel belediyecilik hizmetlerinden yararlanan nüfus ile ADNKS’ye kayıtlı nüfus, birçok belediyemizde farklılık arz etmektedir. Bunun doğal sonucu olarak, belediyelerin İller Bankası kanalıyla genel vergi gelirlerinden aldıkları payları etkilenmektedir.
Bu durum, bölgelere göre farklı şekillerde tezahür etmektedir.
Bunlardan bir tanesi sığınmacı nüfusun fazla olduğu kentlerimizde kendini göstermektedir.
Bir diğeri, turizm bölgesi olan belediyelerimizde kendini göstermektedir.
Bunun bir başka şekli, muhtemelen tüm kentlerimizde vardır ancak Doğu Karadeniz Bölgesinde, özellikle Büyükşehir Belediyesi hüviyeti olmayan illerimizdeki belediyelerde kendini daha çok göstermektedir. O da, muhtarlık seçimleri dolayısıyla kaydını köylere aldıran kentli nüfusun mevcudiyetidir.
Sığınmacılar, daha çok Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Mersin, İstanbul gibi kentlerimizde yoğunlaşmıştır. Sığınmacılar, kaydi olarak Devlet kayıtlarında yer almasına, kent yaşamını ağırlaştıran etkileri görülmesine rağmen, genel vergi gelirlerinden alınan paya dahil edilmemektedirler. Belli bir nüfusa göre alt yapısı (içme suyu, kanalizasyonu, ulaşım ağı, yeşil alanı vb) planlanan kentlerimizde, sığınmacı nüfus bir nevi istiap haddini aşan bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla, bu temel alt yapı ve belediyelerin toplumsal hizmetlerine sığınmacılar maliyet olarak yansıyor olmasına rağmen, belediyeler bu olgu nedeniyle ek bir gelir sağlayamamaktadırlar, çünkü genel vergi gelirlerinden alınan paylar, sadece ADNKS’ye kayıtlı olanlara göre hesaplanmakta ve gönderilmektedir.
Benzer durum, turizm bölgesi olan kentlerimizde mevcuttur. Turistik amaçla kentlere gelenlerin, genel vergi gelirlerinden alınan paylara hiçbir etkisi yoktur.
Bunların yanında, Doğu Karadeniz programımızda vakıf olduğumuz bir olgu da, büyükşehir statüsünde olmayan illerimizde köylerde yapılacak muhtarlık seçimlerinde oy kullanmak için nüfusunu köye aldırmış olan vatandaşların, asıl ve sürekli ikametgahları kent merkezlerinde olmasına rağmen kayıtlarının hala köylerde bulunuyor olmasıdır. İlçe merkezlerinde ikamet etmesine rağmen, ADNKS’ye köylerde kayıtlı azımsanmayacak bir nüfus bulunduğu ifade edilmiştir.
Bu kişiler, kayıtları köylerde olduğu için Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine kayıtlarının belediye sınırları içerisinde bulunmaması ve belediyelerin genel vergi gelirlerinden aldıkları payları hesaplanırken ADNKS dikkate alındığından (ve bu kişiler belediyenin toplam nufüsuna dahil edilmediklerinden) belediyelerin payları düşük hesaplanmaktadır.
Bu bağlamda; sadece seçimler nedeniyle ikametgah değişikliği yapanlar değil, ifade ettiğimiz gibi sığınmacılar ile turizm ve tatil amaçlı kentlere gidenlerin durumu da aynı sonucu doğurmaktadır.
Sığınmacıların hiçbir şekilde genel vergi gelirlerinin hesabında dikkate alınmamalarına rağmen, kentlerin altyapısına ve belediyelerin hizmetlerine büyük maliyetlerinin olduğu ortadadır.
Aynı şekilde, uzun süreli tatil amaçlı gelinen yazlık ve tatil köylerinin çok olduğu kentlerde de durum aynıdır. Bu şekilde tatil amaçlı ikametler, ayları bulmakta, bu ikametlerin kent yaşamına, kent altyapısına ve belediye hizmetlerine büyük etkileri olmaktadır. Bu durumda olanlar da, tatil yaptıkları belediye sınırlarında ikamet sahibi olmadıkları için, bu belediyeler de bunlardan dolayı genel vergi gelirlerinden ek pay alamamaktadırlar.
Bu husus, çözüme kavuşturulmalıdır. Kentte yaşamanın bir bedeli olmalıdır. Bu bedel, yaşanılan süre ile orantılı olarak o kentin altyapısının sorumluluğunu üstlenen belediyelere ödenmelidir.
Çözümü, Devletimiz kesinlikle bulmalıdır.
Seçim amacıyla, ikametgah kaydını başka yerlere taşımak demokrasimizin de arızalarından birisidir. Tüm mahalli nitelikteki hizmetlerinden yararlandığı kentin yöneticilerini belirlemek amacıyla yapılan seçimlerde oy ve yönetimin belirlenmesinde söz hakkı olabilecekken bunu kullanmamak büyük bir demokrasi defosudur. Hiçbir hizmetinden yararlanmadığı veya çok az yararlandığı yerleşimin seçimlerinde demokratik hakkını kullanıp, buna karşılık hayata dair temel tüm hizmetlerini karşılayan bir kentin yönetimine yön verecek seçimde oy hakkını kullanmamak, buna rağmen orada yaşamaya devam etmek!
Anlamak zor geliyor.
Bir de, üstüne üstlük, o kent için yapılan temel belediyecilik hizmetlerinin finansmanı için, kentli nüfusa göre gönderilen genel vergi gelirleri payından da, o belediyeyi mahrum bırakmak!
Hem vatandaşlık anlayışında büyük bir zafiyet, demokratik açıdan büyük bir arıza, hem de o kentte yaşayan diğer insanların hakkını gasbetmek sonucunu doğuran büyük bir vebaldir.
Devletimizin üretebileceği çözüm önerilerini başka bir platformda dile getirmek söz konusu olabilecektir.
Ancak, burada insanımızın vicdani sorumluluğunun, komşuluk hukuku çerçevesinde kenttaşlarının haklarına saygısı ve demokrasi anlayışlarının da çözüme büyük bir katkı sunacağını veya çözümsüzlüğü devam ettireceğini ifade etmeliyiz.
Diğer tespitlerimizi ve gözlemlerimizi de paylaşmaya devam edeceğiz.