Üniter Yapı İçerisinde Belediyelerin Konumlanması

Belediyelerimizin, Türk idari yapısı içerisindeki konumu, zaman zaman ülkemiz gündemine konu olmakta, özellikle de seçim dönemlerinde kamuoyuna sirayet eden tartışmalara konu edilmektedir.

Bu tartışmaların odak noktasını, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde ülkelere önerilen “belediyelerin özerkliği” meselesi oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin  bu belgeye koyduğu çekinceler saklı tutularak, üniter yapı içerisinde belediyelerin konumlanmasına ilişkin kısa değerlendirmemizi siz okuyucularımızda paylaşmayı uygun gördük.

Ülkemizde mahalli idarelerin konumlandırılmasını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapılanmasından bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti, üniter devlet yapısına sahiptir.

Öncelikle, genellikle yanlış olarak kullanılan bazı kavramları ifade edelim. 

– “Merkezi hükümet, yerel hükümet.”

– “Bakanların belediye başkanlarının amiri olduğu.”

– “Belediyelerin, herhangi bir bakanlığa bağlı olduğu.”

Esasında bu tür yanlış kullanımlar çoğaltılabilir. Bu ifadelerin neden yanlış olduğunun, aşağıda kısaca dile getireceğimiz izahatlardan anlaşılacağına olan inancımızla tafsilatlı açıklama yapma yapmaktan kaçınmış bulunuyoruz.

Devletin üniter yapısını ortaya koyan düzenleme esas itibariyle Anayasanın 123 üncü maddesindeki; “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” şeklindeki hükümdür. 

Aynı maddeye göre; “İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.”

Anayasada idarenin kuruluşu merkezi idare ve mahalli idare olarak ikiye ayrılmıştır. Anayasanın 126 ncı maddesine göre; Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayırılır. 

İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır.  

Anılan maddedeki “Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabilir.” hükmü doğrultusunda bölge kuruluşları ve bölge müdürlükleri oluşturulmuştur.

Anayasanın 127 nci maddesine göre mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir.

Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.

Üniter devlet yapısının gereği olarak idarenin bütünlüğü, bu ikili ayrım çerçevesinde merkezi idarenin mahalli idareler üzerindeki vesayet yetkisi ile sağlanmaktadır. Vesayet yetkisinin uygulama araçları değişik kanunlarla düzenlenmiş olmakla birlikte temel kural bahsi geçen 127 nci maddede düzenlenmiştir. Buna göre merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, ilgili kanunlarda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir. 

Merkezi idarenin mahalli idareler üzerindeki vesayet yetkisinin genel ilkesi de yine söz konusu madde ile düzenlenmiştir. Buna göre; mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, yargının vereceği kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.

Vesayet yetkisinin kullanılması, hiyerarşik bir yapılanmanın sonucu değildir. Dolayısıyla bu yetkiye sahip olmak, merkezi idare kuruluşlarının yerel yönetimler üzerinde hiyerarşik üst olması veya hiyerarşik bağlılık sonucunu doğurmaz. Vesayet yetkisi, Anayasanın yukarıda verilen 123 üncü maddesinde kastedilen idarenin bütünlüğünü sağlamanın da bir aracıdır.

Belediye Kanunu’nda yapılan belediye tanımlamasında yer alan, “idarî ve malî özerkliğe sahip” olma durumu, kanunların çizdiği çerçevede kararlar almak ve bunları uygulamak, kanunların çizdiği çerçevede idari ve mali yapısını oluşturmaktan, giderlerini gerçekleştirmek ve gelirlerini toplamaktan ibarettir.

Burada bahsedilen idari ve mali özerklik; “bir kurumun kanun yapma ve yaptığı kanunları uygulama hakkına sahip olmak ve bağımsız olmak” olarak ifade edebileceğimiz muhtariyet anlamını taşımayacaktır. 

Kanunda tanımlanan idari ve mali özerkliğin veya bu kavramlardan bağımsız olarak kullanılacak özerklik ifadesinin; “bir kurumun kanun yapma ve yaptığı kanunları uygulama hakkına sahip olmak ve bağımsız olmak” şeklinde kabul edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısına aykırı olacak ve anayasal suç teşkil edecektir.