Bürokrasinin Teorisi
Bürokrasi nedir? Bürokrasi hangi gereklere göre biçimlenmiş ve işlevlendirilmiştir?
Bürokrasi nedir? Bürokrasi hangi gereklere göre biçimlenmiş ve işlevlendirilmiştir?
Bürokrasi, toplumsal yaşamla birlikte var olan bir yapı değildir. Kapitalist devlet sistemine geçişle birlikte, dünyada yeni bir bürokratik düzen kurulmuştur. Kralın, padişahın çalışanlarının, onlara kişisel olarak bağlı olan çalışanların yerini, devletin kamu görevlileri almıştır. Bu çerçevede Alman sosyolog Max Weber tarafından geliştirilen bürokrasi yaklaşımına göre devletten düzenli maaş alan, iktidar değişimlerinden etkilenmeyen, statülü ve güvenceli çalışanlardan oluşan personel rejimi kurulmuştur. Bu rejim, Avrupa’da yaygın makineleşmenin de etkisiyle “makine metaforu”na dayalı olarak geliştirilmiştir. Bürokrat da bir makine gibi işlev görecek, fabrikanın sahibi değişse de makine çalışmayı, üretmeyi sürdürecektir. Dolayısıyla, siyaset ile yönetim arasındaki ilişki, siyasetin karar alıcı, bürokrasinin de bu kararların uygulayıcısı olması ayrımına göre biçimlenmiştir. Bürokrasi iktidar değişimlerinden etkilenmeyecek, yansız olacaktır. Aynı zamanda duygularından, hislerinden arınarak, ideolojik kalıplara girmeden sadece yasalara göre işini yapacaktır.
20. yüzyılın başında sanayileşmenin yoğun olduğu dönemde geliştirilen ve varlığını sürdüren Weberyen bürokrasi kuramı, 1950’lere gelindiğinde revize edilmiştir. Kamunun ya da piyasanın çalışanlarının, bir makine gibi duygularından ve hislerinden ayrı çalışamayacağı, insan davranışlarının da çalışanların verimliliği için önemsenmesi gereken bir alan olduğu keşfedilmiştir. Davranışçı Okul ya da İnsan Davranışları Yaklaşımı olarak ifade edilen düşüncelerde, çalışanın verimliliği için örgüt içindeki resmi ilişkiler dışındaki informel ilişki alanının yönetilmesine yönelim başlamıştır. Artık “makineyi yağlama”nın zamanı gelmiştir.
1970’lerde kapitalist üretim modelinde yaşanan ekonomik kriz, yönetim düşüncesinde de değişikliklere neden olmuş; kapitalizm kendi krizini aşmak için ileri bir aşamaya geçmiştir. Başka bir ifadeyle kapitalizmin krizinin çözümü yine kapitalizmin içinde aranmıştır. Statülü, ömür boyu çalışma güvenceli personel düzeninin tembellik ve verimsizlik getirdiği belirtilerek özellikle memuriyet rejimi ciddi eleştiriler almıştır. Bunun üzerine, sözleşmeli personel, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, üst düzey bürokratların görevlerinin iktidarların görev sürelerine bağlanması gibi uygulamalar yaygınlaşmıştır.
Max Weber’in bürokrasi kuramının duygularından arındırılmış kamu çalışanının yerini, “duyguları, hisleriyle” hareket eden bürokrasi düzenine bırakmıştır. Woodrow Wilson’ın temennisinin aksine, “idare, siyasetin telaş ve heyecanından uzak” değildir artık. Bu değişim, siyasetle yönetim arasındaki ilişkiyi etkilemiştir. Siyasetin karar alıcı, yönetici-bürokratın da bu kararların uygulayıcısı rolü karmaşık bir görünüm almıştır.
1980 sonrası neoliberal politikalarla birlikte, makine gibi çalışan yansız bürokratik makinenin son kullanma tarihi de dolmuştur. Çünkü neoliberal politik düzen, bürokrasi karşıtlığı üzerinde yükselmiştir. Devlet ve onun görüntüsü olan bürokrasi, piyasa mekanizmasının serbest ve sağlıklı işlemesinin önündeki en büyük engeldir. Yansız ve mekanik bürokrasinin yerine, bu işlevin sivil toplum-piyasa işbirliği tarafından yürütülmesi gerektiği savunulmuştur. Çünkü bürokrasi, ağır işleyen ve kalkınmayı engelleyen bir yapı olarak değerlendirilmiştir. Bu durumda çözüm, bürokrasinin biçimlendirilmesi yerine tasfiye edilmesinde aranmıştır. Bağımsız idari otoritelerin yaygınlaşması, bu anlayışın somutlaşmasının göstergesidir.
Ancak, pandemi süreci ve son yıllarda yaşanan uluslararası krizler, göç hareketleri bürokrasinin o kadar da kolay tasfiye edilebilecek bir yapı olmadığını ortaya koymuştur. Çünkü devletin yürütme erkinin siyasi niteliğine rağmen, ülkenin idaresi bürokratik bir yapıyla mümkün olabilmektedir. Piyasa araçlarının devletin zor kullanma gücüne sahip olması ve kamusal işlevleri kamu yararı amacına göre yürütmesi mümkün değildir. Piyasa ekonomisi, karın ençoklaştırılmasına dayanır. Kârın ençoklaştırılmasını hedef edinmiş aktörlerden kamu yararını maksimize etme hedefine yönelmelerini beklemek güçtür. Kamu yararıyla piyasa ekonomisinin verimli işleyişi birbiriyle bazen çelişmektedir. Çünkü herkesin kendi kârının peşinde koştuğu düzende, toplumsal yararın gerçekleşmesi; ancak devletin hakem olmasıyla mümkündür. Bu hakemliği de, siyasi otorite ve ona bağlı yansız bürokrasi gerçekleştirebilir.