Şeffaf Olamayan “Şeffaf Belediyecilik” Anlayışı

Kamu Yönetiminde geleneksel ilkelerden kopuş ve kamu işletmeciliği yaklaşımının yaygınlaşmasıyla birlikte “şeffaflık, hesap verebilirlik ve etkinlik” kavramları gündeme gelmiştir. Şeffaf, hesap verebilir ve etkin bir yönetim, temel hedef olarak kabul edilmiştir. Bu hedefe ulaşmanın araçlarından biri de kurumların faaliyet raporlarıdır. Tüm kamu kurum ve kuruluşları bakımından önemli olmakla birlikte, yerel yönetimlerde demokratik denetim mekanizmasının bir unsuru olması nedeniyle, faaliyet raporları daha da önem kazanmaktadır. 

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 56 ncı maddesi gereğince, belediye başkanı, stratejik plân ve performans programına göre yürütülen faaliyetleri, belirlenmiş performans ölçütlerine göre hedef ve gerçekleşme durumu ile meydana gelen sapmaların nedenlerini ve belediye borçlarının durumunu açıklayan faaliyet raporunu hazırlar. Faaliyet raporunda, bağlı kuruluş ve işletmeler ile belediye ortaklıklarına ilişkin söz konusu bilgi ve değerlendirmelere de yer verilir.

Belediyelerin faaliyet raporları incelendiğinde, “fotoğraflı icraatın içinden albümü” olarak tarif edilebilecek metinlerin yaygınlaştığı görülmektedir. Faaliyet raporlarının mali saydamlığı ve hesap verme sorumluluğunu sağlayacak şekilde hazırlanması gerekmektedir. Kamu İdarelerince Hazırlanacak Stratejik Planlar ve Performans Programları ile Faaliyet Raporlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, faaliyet raporlarının mali bilgiler, performans bilgileri, kurumsal kabiliyet ve kapasitenin değerlendirilmesi ve öneri-tedbirler olmak üzere (4) ana bölümde hazırlanmasını öngörmektedir. Belediyelerin faaliyet raporlarında genellikle, bütçe gerçekleşmelerinde meydana gelen sapmaların nedenlerine, yükümlülükler ile yardım yapılan birlik, kurum ve kuruluşların faaliyetlerine ilişkin bilgilere, iç ve dış malî denetim sonuçlarına; performans bilgilerinin gerçekleşme durumu ile meydana gelen sapmaların nedenlerine; orta ve uzun vadeli amaç ve hedeflere ulaşılabilmesi sürecinde teşkilat yapısı, organizasyon yeteneği, teknolojik kapasite gibi unsurlar açısından idarenin üstün ve zayıf yönlerine; faaliyet yılı sonuçları ile genel ekonomik koşullar, bütçe imkânları ve beklentiler göz önüne alınarak idarenin gelecek yıllarda faaliyetlerinde yapmayı planladığı değişiklik önerilerine, amaç ve hedeflerinde meydana gelecek değişiklikler ile karşılaşabileceği risklere ve bunlara yönelik alınması gereken tedbirlere yer yeterince yer verilmediği anlaşılmaktadır.

Özellikle, üzerinde durulması gereken konu belediyelerin vakıf ve derneklere yapmış oldukları yardımlara ilişkin bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmamasıdır. Dernek, Vakıf, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık ve Benzeri Teşekküllere Genel Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Bütçelerinden Yardım Yapılması Hakkında Yönetmelik hükümleri gereğince, kendilerine yardım yapılan dernek ve vakıflar, bu paraları kamu yararı gözeterek veriliş amacına uygun olarak kullanmak zorundadır. Yardım alan vakıf ve dernekler, yardımın amacına uygun olarak harcanıp harcanmadığına ilişkin bilgi, belge ve kayıtların birer örneği ile faaliyet raporlarını, faaliyetin bitimini müteakip bir ay içinde veya devam eden faaliyetlerine ilişkin bilgi, belge ve raporlarını takip eden yılın ilk ayı içerisinde yardım yapan belediyeye göndermek zorundadır. Yardımı yapan belediyeler, yapılan yardımla sınırlı olmak üzere gerekli gördüğü her türlü inceleme, kontrol ve denetimi yapmaya yetkilidir. Mevzuatın bu hükümleri ne yazık ki “uygulamaya” geçememiştir. Ayrıca, belirtilen Yönetmelik gereğince, belediyeler yardım yapılan vakıf ve derneklerin isim listesini, teşekküllere ilişkin bilgileri, yardımın amacını, konusunu ve yapılan yardım tutarlarını, izleyen yılın Şubat ayı sonuna kadar kamuoyuna açıklamak zorundadır. Bu hükme karşın belediyeler, belirtilen bilgileri kamuoyundan gizlemeyi tercih etmektedir.

Gerek faaliyet raporlarının “eksiklikleri”, gerekse de vakıf ve derneklere yapılan yardımların “gizliliği” oldukça yaygın uygulama alanı bulurken, neredeyse tüm belediyelerin “şeffaflık” vizyonunu açıklamalarının temeline yerleştirdikleri, sıklıkla bu kavramı “kutsal” bir ilke olarak dillendirdikleri bilinmektedir. Fransız düşünür Jean Baudrillard simülasyon kuramıyla, gerçeklikle onu taklidine dayalı sanal gerçeklik ayrımına vurgu yapmaktadır. Şeffaflık kavramının gerçekliği ve simülasyonu birbirinden farklı amaçlara hizmet etmektedir. İlkinde, demokratik toplumun bir gereği olarak vergi verenlerin bilgilendirilmesine yönelik bir kamu faaliyeti olması gerekirken, ikincisinde vergi verenlerde, kamu harcamaları konusunda onların bilgilendirildiği algısının yaratılmasına dönüşmektedir. Şeffaflıkla değil, şeffaflığın simülasyonuyla karşı karşıyayız. Bu durumda da, “şeffaf yönetim”, “şeffafmış taklidi yapan yönetime” dönüşmektedir. Ayrıca bir kavramın moda haline gelmesi de “özündeki anlamın” kaybolmasına hizmet etmektedir.

Geleneksel Kamu Yönetimi anlayışında, devlet faaliyetlerinin toplumla paylaşılması, şeffaf bir yönetim modelinin uygulaması temel ilkeler arasında yer almamıştır. Yeni Kamu Yönetimi ve ardından gelen Kamu İşletmeciliği yaklaşımı ise şeffaflığı önemli bir yönetim ilkesi olarak sunmuştur. Bu konuda çok sayıda yayın yapılmış, şeffaf yönetim anlayışı ve mekanizması mevzuat metinlerine girmiştir. Başta OECD, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Örgütü olmak üzere, çok sayıda uluslararası kuruluş da bunu desteklemiştir. Geleneksel yaklaşımdan kopuş olarak sunulan yeni yönetim yaklaşımlarının, özünde geleneksel yönetim anlayışından kopuşun olmadığı, ancak kopmuş algısını verebilmek için çabaların bulunduğu söylenebilir. Ayrıca, yönetim kültüründe, demokratik bir olgunluk ve inanç olmadığı sürece, mevzuatla öngörülen “demokratik mekanizmaların” kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olduğunu hatırlatmakta yarar bulunmaktadır. O nedenle, yönetim anlayışının süslü laflara değil, samimi demokratik inanca dayanması gerekmektedir.