Merkez İlçelere Bağlı Belediye Başkanı Ödenekleri

Son zamanlarda, büyükşehir olmayan illerde merkez ilçeye bağlı belde belediyelerinin alacakları ödenek konusunda, bir ilimizde tereddütler yaşanmıştır.

Bu konuda tarafımıza yöneltilen soruları cevaplandırdık, aynı zamanda da tereddütlü konuları anket yaparak değerlendirmeye açma geleneğimizi de devreye sokarak, nabız tutmaya çalıştık.

Ve anladık ki, Kanun metninin yazılış şekli bir çok kişinin kafasını karıştırmış durumda.

İlk anketimizde yer alan “5393 sayılı Kanunun belediye başkanı ödeneklerini düzenleyen 39. maddesinde yer alan belde kelimesi, sizce hangi anlamda kullanılmıştır?” sorusuna verilen cevaplarda, Kasaba seçeneği, Belediye seçeneğinden fazla oy almıştır.

Bunun üzerine, Kanunun 39. Maddesini de yazarak “İl merkez ilçe sınırları içerisinde bulunan kasaba belediye başkanlarının, belediyenin nüfusu ne olursa olsun 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 39. maddesi ikinci fıkrasının son cümlesi çerçevesinde ödenek almaları mümkün müdür?” şeklinde düzenlediğimiz ikinci ankette ise; “Evet, alabilir” cevabı, “Hayır, alamaz” cevabından daha fazla oy almıştır.

Bilindiği üzere belediye başkanlarının özlük hakları, 5393 sayılı Kanunun 39. Maddesinde düzenlenmiş ve nüfusa göre kademelendirme yapılmıştır. Nüfusa göre kademelendirilirken de, “belde” ifadesi kullanılmıştır.

Madde metni şu şekildedir:

“Belediye başkanının özlük hakları

Madde 39- Belediye başkanına nüfusu;

a) 10.000’e kadar olan beldelerde 70.000,

b) 10.001’den 50.000’e kadar olan beldelerde 80.000,

c) 50.001’den 100.000’e kadar olan beldelerde 100.000,

d) 100.001’den 250.000’e kadar olan beldelerde 115.000,

e) 250.001’den 500.000’e kadar olan beldelerde 135.000,

f) 500.001’den 1.000.000’a kadar olan beldelerde 155.000,

g) 1.000.001’den 2.000.000’a kadar olan beldelerde 190.000,

h) 2.000.001’den fazla olan beldelerde 230.000,

Gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık brüt ödenek ödenir. Nüfusu 50.001’den az olan il merkezi beldelerde bu ödeneğin hesaplanmasında (c) bendinde belirtilen gösterge rakamı esas alınır….”

Maddede yer alan; “Nüfusu 50.001’den az olan il merkezi beldelerde bu ödeneğin hesaplanmasında (c) bendinde belirtilen gösterge rakamı esas alınır.” hükmünü, “belde” kelimesini “kasaba belediyesi” olarak algılayanlar, illerin merkez ilçelerine bağlı kasaba belediyelerinin, nüfusları ne olursa olsun, nüfusu 50.001-100.000 arasında olan belediyelerin başkanlarının alacakları ödenekleri almaları gerektiğini dile getiriyorlar.

Eğer, maddedeki “belde” kelimesini kasaba olarak algılayacak olur isek, bu durumda insana sormazlar mı, bu Kanununu düzenleyenlerin, yani Kanun koyucunun, ülkemizde 2 milyondan fazla nüfusu olan kasaba belediyesi olmadığını bilmediklerini mi düşünüyorsunuz?

Kaldı ki, maddede “merkez ilçeye bağlı” veya “il merkezine bağlı” ifadesi kullanılmamıştır. Kullanılan ifade, “il merkezi belde” ifadesidir.

İl merkeze bağlı kasaba belediyeleri için kullanılabilecek en doğru tabir, merkez ilçeye bağlı belde/kasaba belediyeleridir. Kanundaki düzenleme ise, “il merkezi belde”, yani “il merkezi belediye”dir.

Türk Dil Kurumunda, belde kelimesinin hangi anlamda kullanıldığına bakalım.

“1. İlçeden küçük, belediye ile yönetilen yer.

2. Mekân, yer, çevre.”

“Belde” kavramını, birinci anlamında kullanacak olursak, maddede tüm nüfuslar için “belde” kelimesi kullanıldığına göre, Kanunun sadece “kasaba” belediyelerinin nüfusunu düzenlediğini anlamamız gerekir. Çünkü, “kasaba belediyesi” anlamında anladığımızda, bunun ilçeden küçük olduğunu da kabul etmemiz ve 2 milyondan fazla olan yerlerin de, ilçeden küçük, belediye ile yönetilen yer olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Kaldı ki, belediyenin kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esaslarını düzenleyen 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 3 üncü maddesinde;

Belediyenin; belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini ifade edeceği,

Belde ifadesinin ise belediyesi bulunan yerleşim yerini ifade edeceği hükme bağlanmıştır.

Yani; belde eşittir belediyedir. Yani, Kanunda geçen “belde” ifadesi “belediye” karşılığında kullanılmıştır.

Kısaca; “Belde” kelimesini, mekan, yer, çevre olarak algıladığımızda ise, maddede ifade edilen “belde” kelimesinin statülerine bakılmaksızın tüm belediyeleri ifade ettiği sonucuna varmamız kaçınılmaz olur.

Maddede yer alan, “Nüfusu 50.001’den az olan il merkezi beldelerde bu ödeneğin hesaplanmasında (c) bendinde belirtilen gösterge rakamı esas alınır.” düzenlemesinden maksat şudur:

Belediye başkan ödenekleri, başkanlık yapılan belediyenin belediye nüfusuna göre belirlenmektedir. Dolayısıyla ülkemizde, belediye nüfusu 50 binin altında olan il belediyelerimiz mevcuttur.

Hal böyle iken, 39 uncu maddedeki rakamları uyguladığımızda, bazı il belediye başkanları nüfusu 10.001-50.000 arasında olduğu için 80.000 gösterge rakamına göre ödenek alacaklardır. Bunun önüne geçmek ve il belediyesi olmalarının verdiği ek külfetler nedeniyle kanun koyucu, nüfusu 50 binden az olan il belediye başkanlarının ödeneklerini, bir üst gruptan almalarını sağlamak amacıyla bu düzenleme getirilmiştir. 

Yoksa bu düzenleme, nüfusu 50.001’den az olan merkez ilçelere (yani il merkezlerine) bağlı kasaba (belde) belediyeleri için getirilmiş bir düzenleme değildir. Böyle bir düşüncenin hem mantığı yoktur, hem de adil değildir.

Aksi durum, ülkemizde nüfusu 2.000 olan kasaba belediye başkanlarının, nüfusu 100.000 olan belediyelerin belediye başkanları kadar ödenek alması sonucunu doğurur. Yine böyle bir durum, ilçelere bağlı ve nüfusu 10.000’nin altında olan kasaba belediyelerinin başkanları ile merkez ilçeye bağlı kasaba belediye başkanlarının farklı ödenek almalarını gerektirir. Bunun kabul edilebilir ve izah edilebilir bir tarafı olmayacaktır.

Dolayısıyla, merkez ilçelere bağlı belde/kasaba belediye başkanları ödeneklerini “nüfusu 10.000’e kadar olan beldelerde 70.000,” düzenlemesine göre ödeneklerini alacaklardır.

Aslında bu durum, bize başka bir şeyi hatırlatıyor veya düşündürüyor. Ülkemizdeki mevzuat okur/yazarlığının çok düşük olduğunu. Okuduğumuzu anlamıyor, anlamadığımız gibi anlatılanı da dinlemiyoruz. Rivayet odur ki, yukarıda belirttiğimiz hususun, bu şekilde uygulanabileceğini öneren, telkin eden, uygulayıcılar tarafından yetkinliğine itibar edilebilecek bir kişilerdendir. 

Hukuk; mantıksız olamaz, mantıklı düşünmeden de hukuki metinler yorumlanamaz!

Umarım anlatabilmişimdir!