Herkes İçin Aynı Hukuk İstenmedikçe!

Bugün size üniversite yıllarımdan kalma gerçek bir hukuk hikâyesi anlatacağım. O zaman komik bulduğum, zaman zaman da çeşitli ortamlarda anlatıp güldüğüm bu sohbetin aslında bizzat hukuk düzenimizin ana meselesi olduğunu yıllar sonra anladım.

1991 yılı temmuz ayı, üniversite 3. sınıf yaz tatilinde köyde bizim evin başında karayemiş ağaçlarının altında, toprağa oturup mahalleden arkadaşlarla sohbet ediyoruz. İnternet yok, bırakın akıllıyı akılsız telefon yok, sohbet etmeyip ne yapacağız. Akıllı telefon yok derken iyi ki de yokmuş zira halâ o zamanlardaki sohbetlerimizi hatırlayıp gülüyoruz. Akıllı telefonlardan sonra birbirine anlatacak anılar biriktiremiyoruz artık.

Neyse biz yaştaşlar sohbet ederken abilerimiz günlük okey programını tamamlamış bir halde keyifle kahveden dönerken yanımızda durdular. 

Akrabadan bir abimiz “Siz hangi dersleri görüyorsunuz” dedi.

İktisat derslerini sayarken dinlemedi bile, başka diye sordu.

Ben de “Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku, Medeni Hukuk vs.” saymaya başladım. 

Daha bitirmeden “bi dakka bi dakka, sana bi soru sorayım” dedi:

-Şimdi bir adamın 4 kızı var, şehirde 3 katlı bina yaptı, 3 kızına birer kat verdi, bir kızına bişey vermedi. Mahkeme buna ne der?

-Dedim, çok da vakıf olduğum bir konu değil ama bildiğim kadarıyla hukukta mirastan red halleri var, bunlardan biri olmuşsa adam kızını mirastan men edebilir.

Kızdı bana, dedi ki, 

-Öyle şey olmaz, sizi yanlış okutuyorlar, mahkeme diyecek ki “Senin 4 kızın varsa 4 kat ev yapacaksın, 4 kızın varken 3 kat ev yapamazsın”

Aslında bana kızmadı, çaresizliğine kızdı. Meğer abimiz memuriyetten önce bir fırında çalışırken yengemiz bunu görmüş ve babasının rızası olmadan abimize kaçmış. Araya eş dost, büyükler girmişler fakat baba razı olmamış, barışmamış. Babanın 4 kızı varmış, şehirdeki 3 kat apartmanını diğer 3 kıza tapu etmiş, yengemize birşey vermemiş, beni bıraktı kaçtı diye mirastan men etmiş. Abimiz de buna çok içerlemiş ve adaletsiz bulmuş, mahkemeye vermiş, dilekçede şöyle yazmış:

“Bir adamın 4 kızı varsa 3 kat ev yapamaz, 4 kat ev yapacak her kıza bir daire düşecek.” Davanın sonucu ne oldu bilmiyorum ama dava bu şekilde sonuçlansaydı herhalde Yargıtay içtihadı olarak literatürde yer alırdı.

Dedim ya o zamanlar ve sonrasında anlatıp güldüğüm bu hikâyenin aslında bizim hukuk düzenimizin temel sorunu olduğunu zamanla anladım. TV’lerde, orda burda herkesin kendine göre hukuk istediğini her gördüğümde bu sohbet aklıma gelir. Üç daireden bir daire alamayan abimiz de haklı, sözünü dinlemeyen kızına daire vermeyen baba da haklı.

Adaletin gerçekleşmediği, geç gerçekleştiği, kişilere, güce ve nüfuza göre gerçekleştiği bir düzende meşhur deyimle Köylü Mehmet Ağa adalete nasıl ulaşacak, hakkını nasıl arayacak, adalet deyince ne anlayacak?

Bu hikâyeyi niye anlattım?

Şimdilerde televizyonlarda tartışma programlarının müdavimi, önüne hukukçu yazan, akademik kariyeri olan veya olmayan, büyük taşlı kocaman yüzükler takan, hafif sakallı avukatların konuşmalarını dinleyince hayretler içinde kalıyor insan! Hepsinin okuduğu anayasa, kanun ve diğer mevzuat aynıyken nasıl da birbirlerine tamamen zıt görüşlerle bağırıp çağırıyorlar, şaşırıyorum. Hatta bu insanlar başka başka ülkelerde mi yaşıyorlar diye kendime sormuyorum değil. 

Oysa ki amasız ve fakatsız herkese göre aynı hukuku istemedikçe, hukuki eşitliğe inanıp hukukun üstünlüğünü benimsemedikçe her alanda geri geri patinajdan kurtulma şansımız yoktur.