“Belediyeler Çiftlik” Yaftalaması ve “Hizmet Hırsızlığı” Tanımlaması

En son söylenecek sözü en başta söyleyerek başlayalım: “Kamu hizmetlerinin sahibi, o hizmetleri gerçekleştiren kamu kurumları değildir. Kamu hizmetlerinin sahibi o hizmetlerin maliyetini; ödediği vergiler ve kamusal hizmet bedelleriyle karşılayan tüm vatandaşlardır.

Bu TV Programları bıktırdı artık…

Ülkemizde TV kanallarındaki tartışma programları artık topluma hiçbir şey vermediği gibi, toplumun huzuruna ülkenin sorunlarını tartışmak üzere çıkarılan insanların ne kadar objektiflikten uzak, bilimsellikten bihaber olduklarını da vatandaşa gösteriyor.

Aslında, bu programlar ilgimizi de çekmiyor. Ancak toplum adına üzülüyoruz. Bilen kişi edasıyla ekranlara çıkan bu zevat, bu topluma yön veremez, bu toplumun sorunlarını tartışamaz, tartışmamalıdır.

Bu kadar karşıt ifadelerime rağmen, yıllarımızı verdiğimiz yerel yönetimler, belediyeler konusunda bir ifade duyduğumuzda kulak kabartıyoruz. Duyduklarımız karşısında da çoğu zaman dudaklarımız uçukluyor.

Öyle bir noktaya geldik ki, objektif olarak bir şeyleri izaha çalıştığımızda yerleşik ayrıştırıcı anlayış ve dil bizi bir şeylerle yaftalıyor. Hepimizin topluma bakışı, toplumdaki olayları okuması muhakkak ki farklı olacaktır. Siyasi mensubiyetimiz, ideolojik altyapımız, fikriyatımız, yaşadığımız çevre, etkilendiğimiz toplumsal dinamikler hiç şüphesiz olaylara bakışımızda etkendir. Onun içindir ki, toplumda herkes birbirinden farklıdır, bu da içerisinde yaşadığımız toplumun rengidir, gereklidir.

Fakat, bunların hiçbiri olaylara adalet terazisi ile bakmamızı, objektif değerlendirmemizi, bilimsel yaklaşmamızı engellememelidir.

Belediyeler çiftlik değildir! Unutmayın; alimin fikri neyse, zikri de odur!

Geçenlerle akademik titri Profesör olan bir konuşmacı açık açık ve aynen “Belediyeleri kapatalım gitsin, çiftlik oldular, atayalım bir vali yönetsin” dedi. 

Bunu bu hocamızın dalgınlıkla söylediğini düşünsem bile, kabul edilebilir bulmuyorum. O ekrana çıkan yanlışlıkla bile “yanlış” bir şey söyleyemez.

Bir kere, bu ifade anti demokratik, gayri hukuki, bir hukuk hocasına yakışmayacak, akıl tutulması bir sendromun dışa vuruş şeklidir.

Diğer taraftan bu ifade, ülkemizdeki 1389 belediye başkanına, meclis üyesine, belediye yöneticisine, memuruna, işçisine ve tüm çalışanlarına hakarettir. Bu insanların hepsi, alın teriyle ve iddia ile ifade ediyorum merkezi idare kuruluşları ve merkezi idare bürokrasisinden çok daha özveri ile bu topluma, bulundukları beldelere hizmet üretiyorlar. Bu ifadeleri sarfeden bu hocamız kul hakkına girmiştir. Bir dönem belediye bürokrasisinde bulunan bir kişi olarak, meslek hayatının tamamı bu alanda geçen bir Türk aydını olarak bu hakkımdan kaynaklanan alacağımı baki tutuyorum.

Geçelim belediyede çalışanları, ferasetinden hiçbir zaman şüphe duymadığım Türk halkının vicdani kanaatlerini ve demokratik tercihlerini bu zatı muhterem küçümsemiştir, aslında hakareti belediyecilerimize değil, seçmen olan halkımıza yapmıştır.

Devlet, Yerel Yönetimi ve Merkezi Yönetimiyle Bir Bütündür!!!

Bu ifade, Anayasamızda anlamını bulan, bu ülkenin üniter bir Devlet olduğunu ortaya koyan temel hükümlerden biridir. Bir hukukçunun, bunu görmezden gelerek bir ifadede bulunmasını asla tasvip etmeyiz. Ancak, lafın doğrusu deliye misali acayıp ifadelerle karşılaşıyoruz.

Yine bir konuşmacı, bir TV Programında İstanbul’daki “M” ve “U” tartışması nedeniyle, neden bu noktaya gelindiğini ifade ederken, “bu yapılmak zorundaydı, çünkü böylelikle ‘HİZMET HIRSIZLIĞI’ engellendi şeklinde beyanatta bulundu. Bu kişi, “Hukukçu!” aynı zamanda. En azından TV programında isminin altında öyle yazıyor.

Kamu kurumlarının asıl görevi nedir? Vatandaştan topladıkları vergiler ve tahsil ettikleri diğer hizmet bedelleri karşılığında vatandaşa hizmet etmektir. 

Yukarıda verdiğimiz Anayasa hükmü gereğince kamu kurumlarını yerel yönetimi ve merkezi yönetimiyle birlikte biz bir bütün olarak görmek mecburiyetindeyiz.

Ayırım kurumsal yapılarda ve işleyiştedir. Yoksa, vatandaşa hizmette ayırım söz konusu değildir, olmamalıdır. Kamu kurumları birbiriyle yarışarak değil, birbirleriyle koordineli bir şekilde vatandaşa hizmet etmek zorundadırlar.

Yarış, yapılan hizmetlerin belirleyici işaretlerinde değil de, vatandaşa daha hızlı, çalmadan çırpmadan, etkin ve verimli hizmet sunulması noktasında yapılmalıdır.

Bir hukukçunun, hem de siyasi bir kimliği olan bir hukukçunun, iki kamu kurumunun görevlerine giren bir hususta “hizmet hırsızlığı” yapılmasının önüne geçmek için böyle bir şey yapıldı demesini anlamamızı kimse beklemesin. En azından hoş görülsün lütfen, ben anlayamıyorum.

Anayasanın idareyi bir bütün saydığı, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun mahalli idarelerle merkezi idare kuruluşlarının birbirine makine, araç gereç desteğini, belediyelerin bütçelerinden merkezi idareye ait bazı hizmetleri alacakları meclis kararlarıyla gerçekleştirme imkanını tanıdığı bir yerde, böyle bir ayırımcı dil kullanılması, kamu kurumları arasına, dolayısıyla toplumdaki kesimlerin arasına nifak sokmaktan başka bir şey değildir.

Merkezi idare de, yerel idareler de sundukları hizmetleri vatandaşın parasıyla sunuyorlar.

Dolayısıyla kafa yorulacak husus “hizmet hırsızlığı” değil, vatandaşın parasına yönelik “kamu malı hırsızlığı” olup olmadığı hususudur.

Hizmetleri belirleyici simgeler noktasındaki görüşümü merak edenler için söyleyeyim. Kent yönetimini, kentleşmeyi, kentlerin trafik düzeni ve toplu ulaşımı biraz bilen kişi olarak ifade etmeliyim ki, niteliği aynı, benzer ve işleyişi bütünleşik olan tüm kamu hizmetlerinin belirleyici simgeleri aynı olmalıdır. Bu simgeler, vatandaşın hizmete kolay ulaşımını sağlamak amacıyla konulması gereken simgelerdir, yoksa hangi kamu kurumunca yapıldığını ortaya koymak için kullanılmazlar. 

Kamu hizmetlerinin sahibi, o hizmetleri gerçekleştiren kamu kurumları değildir. Kamu hizmetlerinin sahibi o hizmetlerin maliyetini; ödediği vergiler ve kamusal hizmet bedelleriyle karşılayan tüm vatandaşlardır.