Sahile ve Kente Kastediyoruz..!

Salih Üçüncü Siyaset Bilimci

“Sahil elimizden gidiyor, sahil kenti olmaktan çıkıyoruz. Bunun şakası kalmadı. Bunun ihmali de kalmadı, ihmali geçti kasta doğru gidiyor. Kente kast ediyoruz. Kumsalla denizi ayırırsanız o zaman o deniz değildir. O zaman bu kent, sahil kenti olmaktan çıkar.”

Geçen hafta www.belediyehaber.net sitemizdeki bir haberde Samsun’un nüfusça ikinci en büyük ilçesi, sahil kenti Atakum’un belediye başkanının feryadı bu şekildeydi. Aslında bu feryat sahil yolunun geçtiği Sinop’tan, Artvin Sarp Sınır Kapısı’na kadar bütün Karadeniz kıyı şeridinin feryadıdır. Partisine, siyasi fikrine, dünya görüşüne bakmadan deniz kenarında deniz kokusundan mahrum bırakılan insanlarımızın yürek yarasıdır.

Karadeniz sahil şeridinde yer alan pek çok şehrimizde ikâmet eden insanlar, deniz kenarında ama denizden uzak yaşamaktadırlar.  Burada hemen bazılarımızın aklına “Ne yani, denizden uzaklaşacağız diye yol yapmayalım mı” sorusu gelecektir. Tabii ki yol medeniyettir, konfordur. Eskilerimiz “Yol, camiyi de mezarlığı da yıkar” diyerek yola nerdeyse kutsallık atfedecek kadar önem vermişlerdir. Sorun yolda, yol yapmakta değil en başta da belirttiğimiz gibi plânlamada maalesef. Kararların harita üzerinde, şimdilerde google marifetiyle Ankara’da verilmesi, yerinde incelemeler yapılarak alternatif çözümlerin arka plâna atılması, yol güzergâhında bulunan şehirlerdeki yerel dinamiklerin fikirlerinin sorulmaması veya dikkate alınmaması bu çarpıklığı ortaya çıkarmaktadır.

Dolgu yöntemiyle yapılan yollar, sahil kentinde yaşayanların deniz kenarına dakikalarca yürüyerek, karanlık ve puslu alt ve üst geçitlerden geçerek ulaşmasına sebep olurken aynı zamanda yerleşik bir şehir kültürünün bozulmasına da yol açmıştır. Plajların ortadan kalkmasından tutun da olta balıkçılığının azalmasına kadar, deniz kenarı gezintilerinin dolgu kenarı yürüyüşlerine dönüşmesi bu olumsuzluklardan bazılarıdır. Başkanın deyimiyle “kumsalla denizi ayırırsanız bu deniz değildir”. Bu kent sahil kenti değildir. Bu lafzı okuduğumda hemen yaşadığım şehir Trabzon gözümde canlandı, yüreğim burkuldu. Sosyal medyada en çok takıldığım kesitler eski Trabzon fotoğraflarıdır: Kumsalın kenarındaki çay bahçeleri, şehirle iç içe plajlar, ay ışığında olta sallayan balıkçılar… Baka baka doyulmaz, göz yorulmaz, gönül mest olur. Diğer sahil kentlerimizde yaşayanlar da eminin aynı duygular içindedir. 

Turist gelince yeni binaları, yeni şehirleri gezmiyor zaten; tarihi yerler diyerek eski şehirleri, eski binaları gezdiriyoruz. Belki de elli yıl, yüzyıl sonra da seyahat edenler eski şehirleri, eski binaları gezecek. Kat kat yüksek devasa binaları, gökyüzünü görmeyen kapalı AVM’leri görmeye kimseler gelmeyecek.

Demem o ki gezilecek şehirler kuralım, görülecek binalar yapalım. Hiç olmazsa şehirlerimizin gezilecek güzelliklerini, doğal nimetlerini bozmayalım.